20 mart dünya mutluluk günü. Birleşmiş Milletler tarafından 2012 yılında ilan edilmiş ve o günden beri tüm dünyada kutlanıyor. Mutluluk hakkında bir farkındalık oluşturmak için düşünülmüş. Türkiye istatistik kurumunun verilerine göre son yıllarda mutlu olduğunu ifade edenlerin sayısında düşüş var.
Mutluluk nedir? Şimdiye dek sayısız
tanımları yapılmış göreceli bir kavram. Türk Dil Kurumu mutluluğu “Bütün özlemlere
eksiksiz ve sürekli olarak ulaşılmaktan duyulan kıvanç durumu, saadetlilik”
olarak tanımlıyor. Peki nu tanım ne kadar doğru? Gerçekten hayatta istenen
şeylere ulaştığımızda mutlu oluyor muyuz? Daha doğrusu bu duygu kalıcı oluyor
mu? Ya da ne kadar sürüyor.
Herkes mutluluğun
peşinden koşuyor, bir şeyleri mutluluk zannediyor. Elde edince de çok mutlu
etmediğini ya da kısa sürdüğünü görüyoruz. Şunu anlamak gerekiyor: Mutluluk kovalanıp yakalanacak bir
amaç mı? yoksa bir şey yaparken, yaşarken sana eşlik edecek bir hal mi?
Mutluluk bir yan ürün aslında. Mutlulukla ilgili en önemli yanılgı,
mutluluğu haz zannetmemiz. Haz veren şeyler ne olursa olsun biter.
Hayatımız boyunca bizi
sağlıklı ve mutlu eden şeyler nelerdir? Harvard Üniversitesi yetişkin hayatı
üzerine yapılmış en uzun süreli ve ileriye dönük araştırmasını yapmış. 75 yıl
boyunca 724 erkeğin hayatını incelemişler. 1938 den beri takip edilen
katılımcılar ileriki hayatlarında her kesimden yetişkin olmuşlar. Her 2 yılda bir bu insanlarla yapılan
görüşmeler değerlendiriliyor ve bu 75 yıllık araştırmadan aldığımız en net mesaj
bizi mutlu eden şeyin iyi ilişkiler olduğunu gösteriyor.
İnsan aslında diğer
insanlarla bir arada olmak için yaratılmış. Çalışmalarda da diğer insanlar
tarafından kabul edilen insanların daha mutlu olduğu görülmekte. Mutluluk, sizi
seven ve sevdiklerinizle zaman geçirmek, kabul edilmek. Kabul edilme şekli ise
kişiden kişiye değişebiliyor. Bazen, okuldan kabul aldığımızda, başarılı olunca
ailemiz tarafından kabul göreceğimizi düşündüğümüzde mutlu oluyoruz. Bazıları
para kazanırsa toplumda kabul göreceğini düşündüğü için parayı mutluluk kaynağı
olarak görüyor.
Yani başarı, para gibi hırsların
altında da kabul görme var.
Hayatı anlamlı kılan 2 unsur var: Biri uğrunda yaşanmaya değecek
bir amaç ve bu amaç ve değer doğrultusunda harekete geçmek, diğeri de bu
yaşam sırasında yaşama anlam katan ilişkilerimiz. Binlerce yıllık deneyimlerle süzülmüş ve bilimsel
çalışmalarla da ortaya konan bir bilgi bu. Bu ikisini bir arada
gerçekleştirebilmiş insanlar kendilerini “çok mutlu” olarak tanımlıyor. Amacımızın ne
olduğunu her birimiz kendimiz belirliyoruz ve genelde hepimizin bir amacı da
var. Bu amaç ve değerlerimiz doğrultusunda eyleme geçersek ancak mutlu
olabiliyoruz. Fakat “anlamlı ilişkiler” kısmını, bazen gözden kaçırıyoruz.
Anlamlı ilişkiler kurmaya zaman ve enerji ayırabilecek bir yaşam tarzı
kurabildiğimiz takdirde mutlu oluyoruz. Arkadaşlık, aşk, çocuk-ebeveyn
ilişkisi, iyi bir ofis ortamı gibi anlamlı ilişkiler sağlanabildiği sürece,
insanların düşündüğümüzden çok daha az paraya razı olabildiklerini görüyoruz.
Hayatın anlamını 3 farklı yollan
keşfedebiliriz:
1.
Üretimde
bulunarak veya bir iş yaparak
2.
Bir
şeyi deneyimleyerek ya da biriyle temas ederek
3.
Kaçınılmaz
olan ıstıraba karşı aldığımız tavırla
Nobel ödülü alan ilk psikolog olan Daniel kahneman “İnsanlar kendisini ne mutlu eder hiçbir zaman bilmez” diyor. Aynı zamanda mutlu anların yaşandıktan sonra daha fazla, daha yoğun hissettiğimizi göstermiş. Anda yaşarken sahip olamadıklarımıza odaklanarak sahip olduğumuz şeylerin mutluluğunu kaçırıyoruz. Bu yüzden mutluluk belkide yaşanmayıp hatırlanan bir şey.
Yorumlar (0)
Yazıya ilk yorumu siz yazarak düşüncelerinizi diğer kullanıcılarla paylaşabilirsiniz.