Yemek yaşam için gerekli ve haz veren bir davranıştır. İnsanoğlunda
bebeklik döneminden okul çağına hızlıca gelişen
beslenme davranışı homeostatik mekanizmalar, ödül
sistemi, çocuğun motor, duyusal ve emosyonel kapasitesi, içinde bulunduğu
sosyal çevre, kültürel öğeler, anne-babanın
bakım verme ve tutum becerileri gibi birçok değişkenin
etkileşimi ile gelişir. Beslenme alışkanlığı sağlıklı yaşam için dikkat
edilmesi gereken bir konu iken bu fikir takıntı haline dönüşürse ciddi
fiziksel ve/veya ruhsal
sorunlar ortaya çıkabilmektedir. Ülkemizde yapılan bir araştırmada kızların
%33.6’sının, erkeklerin %6.3’ünün diyet yaptığı;
kızların %43’ünün, erkeklerin ise %18.3’ünün zayıf olmayı arzuladığı saptanmıştır. Yetişkinlerde vücut kitle indeksi
18’den
aşağıda ise zayıflık
kesin iken, 18 yaş altı kişilerde yaşa göre değerlendirme yapmak
gerekmektedir. Yeme bozuklukları özellikle
ergenlerde sık görülmesinin yanı sıra ölümcül olabilmesi ve ciddi yeti yitimi ile seyretmesi nedeni ile ayrı bir önem taşımaktadır.
Yeme bozuklukları, yeme davranışının ciddi olarak bozulduğu bir tanı grubudur.
Anoreksiya nervoza (AN)
bu tanı grubu içerisinde sık rastlanan ve ruhsal belirtilerin yanı sıra ciddi bedensel sorunların da eşlik ettiği en önemli iki başlığı oluşturmaktadır.
Epidemiyoloji
Ergenlik dönemi, beyinde ve hormonlarda meydana gelen biyolojik değişiklikler,
stresli yaşam olaylarının artması ve sosyal rollerdeki değişimler nedeni ile yeme bozukluğu
davranışları için kritik bir dönemdir. AN’nin
başlangıç yaş ortalaması 15 yaş civarındadır.
Kadınlarda daha sık görülmektedir.
Ancak günümüzde genç erkeklerde görülme sıklığı da giderek artmaktadır. Genç
erkek AN olgularında zayıf bir beden isteminin yerini kaslı bir
vücut yapısına sahip olma çabası almaktadır. Bu olgularda kompulsif şekilde egzersiz
yapma ilk bulgu olabilir ve bu durumu genellikle kısıtlı besin
alımı izler.
Klinik görünüm
AN,
zayıf bir bedene sahip olma isteği ve şişmanlık konusunda aşırı korkunun hakim
olduğu bir yeme bozukluğu tablosudur. Beden algıları ileri
derecede bozuktur. Besin alımının aşırı kısıtlanması, kendini kusturma, aşırı
egzersiz, laksatif-diüretik kullanma gibi beden ağırlığını kontrol etmeye
yönelik davranışlara ciddi bir beden algısı bozukluğu eşlik eder.
AN olgularının temel klinik özelliği
kendi hastalıklarını reddetmeleri, ciddiyetini anlamamaları ve
tedaviye direnç göstermeleridir. Yemekleri küçük parçalara
ayırmak, tabağa belli oranlara göre yemek almak, kalori hesaplamak,
sık sık tartılmak gibi değişik obsesif uğraşlar edinirler. AN
hastalarının canlı ve hareketli
olması oldukça dikkat çekicidir. AN tanısı
koymak hastaların dış görünüşleri tipik
olduğu için kolaydır. Zayıf ve yaşından
daha küçük gösteren
bir görünümleri vardır. Beden ağırlığı olması gerekenden
çok düşüktür. Hasta başlangıçtaki beden ağırlığının %20-30’unu
kaybetmiştir. Ağır olgularda bu oran daha
da artabilir. Hasta solgundur, saçları azalmış ve kurudur. Deride incelme
ve kıllanmaya rastlanabilir. Nabız, kan basıncı ve vücut ısısı düşüktür.
Süregelen bu tablo ölümle sonuçlanabilecek fiziksel sorunlara yol açabilir.
Adet görmeme sık görülen bir belirtidir.
Etyoloji
AN gelişimine sosyokültürel, genetik ve
nöropsikiyatrik pek çok etken rol alabilir. Tüm yeme bozukluklarının psikopatolojisinde erken
dönem anne bebek ilişkisi bozukluklarının belirleyici olduğu vurgulanmaktadır. AN olan olguların kişilik özellikleri
incelendiğinde mükemmeliyetçilik ve obsesiflik en dikkat çekici kişilik özellikleridir.
Bununla birlikte anksiyeteli ve gergin, zarardan kaçınıcı, değersizlik
duyguları baskın, içe dönük kişilik özellikleri sergilerler.
Genetik etmenler tüm yeme bozukluklarının gelişiminde doğrudan ve dolaylı olarak önemli bir
etkendir. Özellikle ergenlik gibi beyinin yeniden
organize olduğu kritik dönemde başlayan yeme bozuklukları, beyin yapılanmasını
değiştirerek önemli sonuçlar doğurabilir. Beyin plastisitesi
düzenleyicisi beyin kaynaklı büyüme faktörünün (BDNF), anoreksik hastalarda
akut dönemde azaldığı gösterilmiştir.
Nöroendokrin ve metabolik
faktörler yeme
bozukluğu patogenezinde önemlidir. Yeme bozukluklarındaki nöro- endokrin değişikliklerin
birçoğu yeme davranışı, kilo kaybı ve kalori alımının kısıtlanması ile
ilişkilidir. Bu değişikler normal yeme davranışı ve beslenme
rehabilitasyon programları sonucunda normale döner.
Eş hastalanım
Yeme bozukluklarında psikiyatrik eş tanı sık görülmektedir. Obsesif
kompulsif bozukluk, anksiyete ve duygudurum bozuklukları, yeme bozukluğu başlamadan önce ya da sonra ek hastalık olarak
tabloya eşlik edebilir.
Tedavi ve hastalığın gidişatı
Yeme
bozukluklarının tedavisi bir ekip çalışması gerektirir. Psikiyatrist,
gastroenterolog, psikolog, diyetisyen, aile terapisti bu ekibin bir
parçası olmalı ve hasta medikal, beslenme, psikolojik ve sosyal açıdan
değerlendirilmelidir. Değerlendirmede hastanın ayaktan mı yoksa
yatarak mı tedavi alacağı öncelikle belirlenmelidir. İlaç tedavisi ve psikoterapi birlikte
verilmelidir.
Yeme bozuklukları genel olarak uzun süre devam eden kronik seyirli bozukluklardır. Hastaların tedavi sonuçları
değişken olmakla birlikte AN’de mortalite oranı yüksektir.
Fiziksel nedenler veya intihar nedeniyle ölüm oranı yaklaşık %5-18 arasındadır.
AN olgularında genç yaşta başlangıç, aile desteği, erken
tanı ve tedavi iyi prognozla; kusma, ciddi kilo kaybı, bulimiya,
kronisite ve obsessif kompulsif kişilik özellikleri ise kötü prognozla
ilişkilidir.
Yorumlar (0)
Yazıya ilk yorumu siz yazarak düşüncelerinizi diğer kullanıcılarla paylaşabilirsiniz.