Panik atak ani
başlangıçlı anksiyetenin fiziksel belirtilerinin eşlik ettiği yoğun bir korku
halidir. Panik atakta görülen belirtiler; çarpıntı, taşıkardi, terleme,
titreme, nefes darlığı, göğüs ağrısı, bulantı, derealizasyon,
depersonalizasyon, başVdönmesi, dengesizlik, sersemlik hissi ya da bayılacakmış
gibi olma, kontrolü kaybetme, delirme ve/veya öleceği korkusu, uyuşma ve sıcak
basmalarıdır. İlk atak genelde aniden başlamaktadır. Panik atak demek için bu
belirtilerden en az dördünün (ya da daha fazlasının) ani olarak başlaması ve 10
dk içinde en yüksek seviyeye ulaştığı yoğun bir korku ve rahatsızlık döneminin
olması gerekmektedir.
Panik bozukluğun esas
özelliği ise tekrarlayan panik ataklardır. Kişinin tekrarlayan ataklar arasında
en az 1 ay boyunca atakların tekrarlanabileceğine ya da olumsuz sonuçlarına
ilişkin kaygı yaşaması (beklenti anksiyetesi) ve yaşantısında bunu uygun
kaçınma davranışları ya da düzenlemeler yapması panik bozukluk olarak
adlandırılır. Panik atak yaşayan kişiler o korku dolu anı tekrar yaşamak
istemezler. Birkaç şiddetli ataktan sonra beklenti anksiyetesi gelişir.
Beklenti anksiyetesi doğal olarak birçok yanlış çıkarsama ve inanca yol açar ve
durumsal panik atakların ve agorafobik kaçınmaların çekirdeğini oluşturur.
Normal popülasyonun %10 kadarı yaşamları boyunca herhangi bir dönemde en azbir
panik atak geçirmiş olmalarına rağmen davranış değişiklikleri, işlevsellikte
bozulma ve beklenti anksiyetesi oluşmadığı için panik bozukluk tanısı
almamaktadır.
Panik bozukluğun yaşam
boyu yaygınlığı %1,4 ile %3,8 arasındadır. Tipik başlangıç 20’li yaşlardır.
Kadınlarda erkeklere göre daha fazla görülmektedir. En sık eşlik eden durum
kaçmanın güç olabileceği yerlerde korku duymak anlamına gelen agorafobidir.
Diğer psikiyatrik bozuklukların eşlik etmesi (agorafobi, depresyon, diğer
anksiyete bozuklukları, alkol bağımlılığı v.b) yaşam kalitesini bozmakta ve sosyal
yaşamı olumsuz etkilemektedir.
Çocukluk döneminde
stresli yaşam olayları yaşamış olmak, ilk panik atak öncesi stres etkenine
maruz kalmak, genetik, nörobiyolojik ve nöroanatonik etkenler panik bozukluk
gelişimi için risk faktörüdür.
Panik bozukluk günlük
işlevsellikte bozulmaya yol açan, kronik gidişli, gidişatı hastaya göre
çeşitlilik gösteren bir hastalıktır. Erken teşhis ve tedaviye başlanması
hastalığın gidişatını olumlu etkiler. Agorafobinin eşlik ettiği olgularda
bulgular daha şiddetli, hastalık daha uzun sürelidir. Panik bozukluk yaşa
kalitesini bozar ve bu nedenle ilişki sorunları, mesleki verimde azalma ve
ümitsizlik depresyona yol açmaktadır.
Panik bozukluğun
tedavisinde seçici seratonin geri alım inhibitörleri (SSRI) gibi
antidepresanlar, benzodiazepinler, beta blokörler ve bilişsel davranışçı
psikoterapiler uygulanmaktadır. Benzodiazepinlerin uzun süre ve yüksek dozda
kullanımında bağımlılık yaratma problemi nedeni ile kullanımı zaman sınırlı
olmalıdır. Yapılan çalışmalar hem ilaç tedavisinin hem de psikoterapinin etkili
olduğunu bildirmektedir. Ancak ilaç tedavisi ve psikoterapinin kombine halde
birlikte kullanımı daha iyi yanıtlar verebilmektedir.
Yorumlar (0)
Yazıya ilk yorumu siz yazarak düşüncelerinizi diğer kullanıcılarla paylaşabilirsiniz.